Seyahat

Bulgaristan seyahati

Tam 18 yıl önceydi Bulgaristan’a son gidişim. O zamanlar 1997 yılıydı ve 12 yaşındaydım. Bu güne çok fazla hatıra kalmadı o seyahatten ama tam 4 yıldır bu seyahate çıkmak için fırsat kolladım. Sonunda tüm hazırlıklar yapıldı, herkesi örgütleyerek tam 5 kişilik bir grup oluşturdum; Annem, ben, eşim, teyzem ve eniştem… Onlar yeni pasaportlar çıkartarak Bulgaristan vizesine başvurdular, ben ve eşim, 3 ay önce Almanya seyahatimiz sebebiyle aldığımız Schengen vizemiz olduğu için herhangi bir işlem yapmadık. Bu arada Schengen vizeniz varsa, vizenizin geçerliliği ve kalma süresi kadar Bulgaristan’da kalabilirsiniz. Bazı bloglarda hala 2012 öncesi uygulanan 5 günlük transit vize uygulamasından bahsediliyor. Öyle bir şey yok, Schengen vizesi ile Bulgaristan’a giriş yapabilir ve vizenizin kalma süresi kadar da kalabilirsiniz. Ben Almanya’dan aldığım schengen vizesi ile 12 gün kaldım ve ülkeye sorunsuz giriş çıkış yaptım.

08.08.2015 Cumartesi günü Metro Turizm ile sabah 09:00’da yola çıktık, Dereköy Türk ve Bulgar sınırını öğleden sonra 14:00 gibi yaklaşık 45 dakikada sorunsuzca geçtikten yaklaşık 1,5 saat sonra ilk durağımız Burgaz oldu. 18 yıl sonra Bulgar topraklarına girmek ve ilk Bulgar şehrini görmek garip hissettirdi. Heyecan, düşünceler, mutluluk, hatıralar vs. vs…

Burgaz, Bulgaristan

Burgaz, Bulgaristan

Burada kısa bir şekir turu attıktan ve ilk yolcuları bıraktıktan sonra, bekleme yapmadan devam ettik. Ben, eşim, annem, teyzem ve eniştem otobüsün camlarından bir sağa bir sola heyecanla bakarken her birimizden farklı bir ses çıkıyordu ve herkes birbirine gördüğü bir şeyi göstermeye, sormaya, hatırlamaya çalışıyordu. Eşim bu arada Bulgar harflerine takılmış, tatlı tatlı tabelaları okumaya çalışıyor ve anlam veremediklerini anneme soruyordu 🙂 Heyecanımız otobüse yansıyor hatta belki zaman zaman herkes bizi dinliyordu 😀

Burgaz, Bulgaristan

Burgaz, Bulgaristan

Heyecanlanmıştık çünkü, sokaklar, yollar, evler, otobüsler, deniz, gemiler, insanlar, parklar, ağaçlar… her şeye aynı anda, ayrı ayrı bakıyor, kıyaslıyor ve birbirimize göstermeye, anlatmaya çalışıyorduk… Annem ve teyzem ise şimdi gördükleri ile 18 ve 25 yıl önceki hallerini kıyaslıyor, hala bir çok şeyin (hatta neredeyse her şeyin) aynı olduğunu vurguluyorlardı. Biz bu konuşmalar içerisindeyken kısa içerisinde Burgaz’dan ayrılan otobüs, bir sonraki durağımız olan Varna’ya doğru yol almaya başlamıştı bile.

Burgaz, Bulgaristan

Burgaz, Bulgaristan

Şimdiki yol biraz daha uzun sürecekti çünkü Burgaz ile Varna arası ortalama 2 saat sürüyordu. Normal şartlarda İstanbul – Bursa arası otobüs yolculuğunun sıktığı ben, sabah yola çıkmamızın ardından 7,5 saat nasıl geçti anlamadım. Tabii bunda heyecanın etkisi çok büyük, 18 yıl sonra geldiğim topraklarda gördüklerim, göreceklerim, şehrime kalan yolun git gide azalması, yaklaştıkça artan heyecan vs. derken gün nasıl geçti anlamadım. Böyle duygular içerisinde 2 saat daha geçirdikten sonra Varna‘ya geldik.

Varna, Bulgaristan

Varna, Bulgaristan

Varna, yaklaşık 350.000 kişilik nüfusu olan bir şehir ve Bulgaristan’ın en büyük limanı da burada bulunuyor. Şehre girdiğimizde, bizdeki heyecan Burgaz’dakinden daha fazlaydı. Özellikle de şehrimiz olan Dobrich’e artık ortalama 1 saat yol kalması bu heyecanın katlanmasındaki en büyük etken diyebilirim. Varna’ya girişten itibaren biz yine her yandan camlara yapışmış bir şekilde, her yeri, her şeyi görmeye çalışarak, detayları kaçırmamaya uğraşarak ve hatta bir de fotoğraf çekmeye çalışarak yerimizde duramıyorduk. Daha şehrin girişinde bizi karşılayan liman ve limanı Karadeniz’e bağlayan boğaz bizi heyecanlandırmıştı.Varna otogarında yolcuları indirdikten sonra otobüste bizim dışımızda sadece 2 kişi kalmıştı 🙂 yani toplam 7 kişi seyahat ediyorduk. (Tabii ki bu rakama şoför ve muavini dahil etmiyorum). 

Kısa bir bekleyişin ardından otobüs tekrar hareket etti. Varna’dan harekete geçtiğimiz de sanırım akşam saat 18:30 civarıydı. Ufak bir kaç köyden geçtiğimiz ortalama 1 saatlik yolculuğun ardından uzaktan Dobrich TV kulesinin gözükmesiyle heyecan doruğa ulaştı bizde 🙂 Annem o kulede raahmetli babamla yedikleri akşam yemeklerinden bahsederken otobüs de yavaş yavaş şehre girmeye başlamıştı. Otobüs bir ara evimizin ve karşısındaki çocukluğumun geçtiği dev heykel olan parkın önünden geçerken yerimizde duramıyorduk. Her yere bakmak, her şeyi görmek, her şeyi hatırlamak istiyordum. Şehir içerisinde kısa bir turdan sonra meydanın aşağısında bulunan Metro Turizm acentesinin önünde durdu otobüs. İlk ben indim sanırım otobüsten ve doğruca valizleri almak için otobüsün yan tarafına koştum. İndiğim an o temiz, nem olmayan, mis gibi temiz hava yüzüme çarptı ve bir çırpıda derin bir nefes aldım…

Valizleri aldıktan sonra Metro Turizm acentesine ve merkeze oldukça yakın olan Central Budget Аpartment‘e geçtik. Seyahatten 1 ay kadar önce buradan 5 kişilik, 3 odalı bir daire kiralamıştım. Bulgaristan’daki hotellerde 3 kişilik oda bulamadığım için, ayrı ayrı 3 oda tutmak yerine çok daha makul ve rahat bir çözüm olan daire kiralama  yoluna gittim.Daire oldukça yeni, temiz ve rahat. Herkesin ayrı odası mevcut ve bir de balkon bulunuyor. Günlük kişi başı 35 TL’ye mal olan bu dairede 6 gece 7 gün konakladık. İlk sabah hemen Dobrich’in meşhur Baniçka, Kifla ve Boza satan fırınından kahvaltılık almak için heveslendik ancak Pazar günü olması sebebiyle her yer kapalıydı. Kaufland ve Lidl gibi süpermarketlerden de mutfak için temel bir alışveriş yaptıktan sonra, 1 haftalık ev atıştırmalıklarımız ve kahvaltılıklarımız ile ilgili ihtiyaçları karşılamış olduk. Bunun için 80 Leva (Yaklaşık 108 TL) gibi bir harcama yaptık ve açıkçası 5 kişi aldıklarımızı eve taşırken de oldukça zorlandık. Çünkü fiyatlar oldukça düşük ve çeşitlilik çok fazla. Bu durumda insan daha fazla şeyi denemek ve almak istiyor 🙂 Bir de eski özlenilen tatlar söz konusu olunca da, alışverişin önüne geçilemiyor 😀

Yeni haftanın ilk sabahı ve gelişimizin ikinci günü kalkar kalkmaz baniçka ve boza almaya gittim. Dili hatırlamaya çalışarak, aksak da olsa siparişimi verdim ve alışverişimi yaptım 🙂 Annem, teyzem ve ben yıllar sonra bu lezzeti tekrar yeme fırsatımız olduğu için heyecanlı, sevgili eşim ise yiyecekler hakkında anlattıklarımızdan dolayı meraklı bir şekilde kahvaltımızı etmeye koyulduk… Kahvaltı sonrası ise Emniyet Müdürlüğü’ne giderek işlemlere başladık. Tüm o hafta boyunca, sabahları erkenden kalkmak Emniyet Müdürlüğü’ne giderek bir önceki gün adımızı yazdırdığımız sıranın gelip gelmediğini kontrol etmek ile daire arasında mekik dokuduk. Sonuç mu? Hiç bir şey! Hafta boyunca günün geri kalan saatlerinde ise eski evimiz, çocukluğumda gezdiğim, oynadığım park, heykel vb. bizim için önemli manevi değerleri bulunan yerleri gezdik. Öbür tarafta sadece annemin işlemlerinde sonuç alabildik ve Cuma günü de uzun bir bekleyişin ardından öğleden sonra, pazartesi günü için kendi adını listeye yazdırdı.

Seyahate çıkmadan önce, yola çıktığımız cumartesi gününden bir sonraki cuma gününe kadar Dobrich’te daire kiralamış, cuma gününden pazartesi gününe kadar ise Albena‘da hotel rezervasyonu yapmıştım. Cuma günü işimizin uzun sürmesi sebebiyle Albena’ya erkenden gidip güneş ve denizden faydalanma şansımız kalmadı. Akşam saat 18:30 gibi otogara gittiğimizde son otobüsün 18:00’de kalktığını öğrendik ve bir kez daha hayal kırıklığına uğradık. Neyse ki kısa sürede Albena’ya gidebileceğimiz bir taksi bulduk. Burada taksiler gün içerisinde otobüs ile aynı kişi başı fiyat karşılığında gideceğiniz yere götürüyor. Eğer otobüs bittiyse, taksiye mecbur olduğunuz için otobüs fiyatından 1,50 leva fazla alıyor. Bu da gayet makul bir seçenek olarak önümüzde duruyor. Hemen 5 kişinin ve valizlerin sığabileceği büyük bir araç bulduk ve ayak üstü şoför ile anlaştıktan sonra hızlıca yola koyulduk. Rahat ve hızlı bir yolculuğun ardından akşam saat 19:30 oluyorken Albena’ya ulaştık. Hava henüz kararmamıştı ancak gün batıyordu. Öncelikle Annem, ben ve eşim, Albena girişinde yer alan ve kalacağımız yer olan Gorska Feya Holiday Complex‘te araçtan indik.Teyzem ve eniştem ise kalacakları yer olan Dorostor Hotel‘e gitmek üzere devam ettiler.

Gorska Feya, 3 farklı konaklama seçeneği sunan, çok büyük alana sahip olan bir hotel. Bu konaklama seçenekleri, Bungalow ve hotel odası şeklinde sunuluyor. Bungalow’lar ikiye ayrılıyor ve biz de bu seçeneği tercih ettik. Çünkü hotel odası seçeneğinde yine 3 kişi konaklama imkanı yoktu. Neyse, odaya girdiğimizde henüz hazırlanmamış olduğunu gördük ve ayrıca gördüğümüz manzara karşısında şok olduk. Çünkü tuvalet (klozet) pisti ve 3. kişi için yatak yoktu. 2 yatak arasında bulunan tekli koltuğu açmışlardı. Görevli, odanın en kısa sürede hazırlanacağını belirtince, biz de zaten görmek için sabırsızlandığımız denize (plaja) gitmek üzere yola koyulduk. Kısa bir yürüyüşün ardından, kararmaya başlayan hava ile birlikte kumsala ulaştık. O an yaşadığım heyecanı ve mutluluğu kelimelerle tarif edemem. Doğumumdan itibaren 5,5 yaşıma kadar çocukluğumun geçtiği, suya ilk adım attığım, kumdan kaleler yaptığım ve sabahtan akşama kadar annemle o kocaman kumsalda zaman geçirdiğim, gideceğimiz zaman ağladığım yerdeydim. Kumlar hala çocukluğumdaki gibiydi, tertemiz, un gibi… Hala aynı titizlikle her akşam eleniyor, üzerinde tek bir parça atık ve çöp olmayacak şekilde bir sonraki güne hazırlanıyordu. Böyle bir kumun üzerinde yürümek ise tarif edilmez bir keyif ve mutluluk veriyordu. Deniz ise sakin, dalgalar usul usul kıyıya vuruyordu. En öndeki şezlonga oturduk usulca; annem, eşim ve ben… Hava iyice kararmaya başlamıştı ve hemen arkamızdaki hotelin ışıkları yanıyordu… Öylece seyre daldık denizi, etrafı ve kumları… Bir süre oturduk ve doğal olarak eskileri konuştuk, kıyasladık hemen, şunları yapardık, şimdi böyle vs. şeklinde… Anlattık hep anılarımızı eşime, annemle birlikte…

Bir süre orada öylece oturup denizi ve etrafı seyrettikten sonra yavaş yavaş kalktık ve geldiğimiz yolu kullanarak, hotellerin arasından yürüyerek geri döndük. Yolda yürürken Albena’nın o meşhur ve hafızamdan silinmeyen tren şeklindeki turist araçları durmadan geçti durdu yanımızdan. Hala aynı, hiç değişmemiş… Ertesi sabahı iple çekerek hotelimize geçtik. Sabah kahvaltısını Hotel Dobrudja’da açık büfe olarak yapabileceğimiz kuponlarımızı resepsiyondan almıştık. Bizim konakladığımız hotelin restoranı yokmuş, gerçi iyi ki yokmuş. O da olsaydı kim bilir daha neler görecektik. Hiç olmazsa yemeğimizi daha lüks ve iyi bir hotelde yiyebilecektik…

Ertesi sabah güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra direk plaja doğru yola koyulduk, odadan ayrılırken plaj çantamızı yanımıza almıştık çünkü ve tekrar dönerek vakit kaybedemezdik… Plaja vardığımızda ise muhteşem bir manzara ile karşılaştık, bembeyaz kumsal ve masmavi deniz. Hızlıca teyzemleri arayıp bulduk ve plajdaki yerimizi alarak sonunda Albena’nın güzel denizine kavuştuk 🙂 O haftasonu bu şekilde Hotel > Plaj arasında geçti ve tüm gün denizde bulunarak o 2 günü dolu dolu geçirmek istedik. Bu arada hafta sonu bir gece de eşimle birlikte hiç planda yokken hotelimizin yakınındaki bir gece kulübüne girdik. Giriş için 5 Leva ödeniyor ve içeride içeceğiniz şişe bira da 5 Leva olarak fiyatlandırılmış. İçeride bulunan 15 – 55 yaş arası kitle çılgınca! dans ediyor, eğleniyordu. Müzikler ise son dönemde ülkemizdeki radyolarda da popüler olan ve sık sık çalan yabancı parçalardan oluşmakla birlikte aralara da Bulgarca coverlanmış parçalar serpiştirilmiş. Sanırım bir de Türkçe şarkı duymuştuk. Lavabo ihtitacı veya dinlenmek için mekanın ağaçlar altındaki harika bahçesine çıkanlar, içeride sevdikleri bir parça çalmaya başladığında, para dağıtıyorlarmışçasına topluca koşarak mekana dalıyorlar ve hemen dans etmeye başlıyorlar 🙂 Bu da bize tebessüm ettiren bir gözlem oldu.

Bu Konuda Yorum Yapabilirsiniz

Yorumunuz*

Adınız*
Web Siteniz